Mal ve Mülkiyet Kavramları arasında fıkhi açıdan ne fark vardır?

Mal ve Mülkiyet Kavramlarına Fıkıh Açısından Bakış Nasıldır?

 Mal" ve "mülkiyet" malî muamelatın (eşya ve borçlar hukukunun) en temel iki kavramıdır. Mezhepleri malî konularda birbirinden ayıran şey bu iki kavrama yükledikleri anlamla yakından ilgilidir.

 Müctehidler, bir kavramı tanımlarken ve bu kavram etrafında bütünlüklü bir sistem oluştururlarken bir yandan konuya ilişkin âyet ve hadislerin kendilerine kadar gelen ilim halkası tarafından yorumlanış biçimlerini, diğer yandan da kendi şahsî hayat tecrübelerini esas alırlar. Şu halde bir müctehidin (ve o müctehide bağlı olarak zaman içinde kurumsallaşan bir mezhebin) belirli bir konuya ilişkin görüşlerini okumak, aynı zamanda o müctehidin (ve mezhebin) hukukun belirli bir alanına dönük tasavvurunu okumakla eşdeğerdir. 

 Mâlî konularda mezhepler arası bir zihniyet / tasavvur tahlili yapmak için en uygun iki kavram "mal" ve "mülkiyet" kavramlarıdır.

 Hanefîler, ehl-i sünnetin diğer fıkıh ekollerinden farklı olarak bu iki kavram arasında eşitlik değil genellik-özellik ilişkisi bulunduğunu kabul ederler. Buna göre mülkiyet kavramı maldan daha genel ve geniş bir kavramdır. Mülkiyetin kapsamına mallar girdiği gibi menfaatler de girmektedir. Hanefîlere göre mal ve menfaat farklı iki kavramdır. 

 Bunları kısaca ele alarak hem bu kavramlar arasındaki ilişkiyi ortaya koyalım hem de Hanefîleri diğerlerinden farklı kılan hususa temas etmiş olalım.

a. Mülkiyet 

Hanefî fıkıh düşüncesinin kanunlaştırılmış ilk metni olan Mecelle'nin (md. 125) tanımına göre "milk, ister aynlar ister menfaatler şeklinde olsun insanın mâlik olduğu şeydir." 

Ayn, somut olarak malı ifade ederken menfaat o malın kullanımından elde edilen yarar anlamına gelmektedir. Mesela kalemin bir somut varlığı, bir de bu aletten elde edilen yarar [yazma işi] söz konusudur. Hanefîler, analitik bakışlarının bir gereği olarak somut varlık ile onun işlevi arasında bir ayrım yapmışlar, birine ayn diğerine de menfaat adını vermişlerdir. 

Menfaat dediğimiz şey aslında bir ayn'ı kullanırken ortaya çıktığından ve varlığı sabit ve istikrarlı bulunmadığından menfaatin bir akde konu kılınması normal şartlarda mümkün değildir. Ama Hanefîler, insanların bu tip akitlere ihtiyaç duyması sebebiyle aslında yok olan şeyi var gibi kabul ederek menfaatler üzerinde gerek bedelli olarak (kira akdi) gerekse bedelsiz olarak (âriyet) akit yapılabileceğini belirtmişlerdir.

 b. Mal 

Mecelle'nin belirttiğine göre (md. 126) mal, "ister menkul ister gayr-i menkul olsun insan tabiatının meylettiği ve ihtiyaç zamanına kadar saklanabilen şeye denir."

Kendisinden ister mübah bir yarar elde edilsin ister edilmesin, ister bilfiil el konulmuş olsun ister olmasın insan tabiatının meylettiği ve saklanabilen şeylere mal denir. 

Hanefîlerin burada "maliyyet [mal olma]" ile "tekavvüm [yararlanmanın dince mübah kılınması]" arasında bir ayrım yaptıkları görülmektedir. Şarap ve domuz gibi kimi insanların yeme ve içmek suretiyle yararlandığı, ellerinde tuttuğu şeyler Hanefîlere göre maldır ama mütekavvim değildir. Hanefîler mal tanımına "insan tabiatının meylettiği" ibaresini ekleyerek bir şeyin mal olarak kabul edilmesinde işin fıtrî ve psikolojik bir yönü bulunduğunu belirtmek istemişlerdir. Buna göre ölmüş hayvan, iğrenç şeyler gibi insan tabiatının tiksindiği şeyler mal tanımı kapsamına girmemektedir.

"İhtiyaç anına kadar saklanabilen" ifadesi ise hem menfaatleri hem de "bir iki buğday tanesi" gibi insanların saklama gereği duymayacakları kadar az nesneleri mal tanımının dışında tutmaktadır.

Ezcümle Hanefîler mülkiyet ile mal, ayn ile menfaat, mal ile tekavvüm arasında diğer mezheplerde olmayan ayrımlar yapmaktadırlar. Bu ayrımlar sırf zihinsel olarak yapılmış olmayıp pratik bir takım sonuçları da beraberinde getirmektedir. Bu kapsamda şu hususlar gündeme gelmektedir:

1. Menfaatler gasp ve tazmine konu olur mu? 

2. Menfaatler için hırsızlık suçu ve cezası söz konusu olur mu? 

3. Mütekavvim olmayan şarap ve domuz gibi nesnelerin telef edilmesi tazmini gerektirir mi? Hanefîler, menfaatler üzerinde kurulacak akitleri "istihsan" üzerinde temellendirirken akit dışındaki gasp, itlaf gibi hükümleri "kıyas" temeli üzerinden ele almışlar ancak yetim malı, vakıf malı ve gelir getirmek üzere tahsis edilmiş mallarda adalet ve hakkaniyet kuralı gereğince istihsan yoluyla hüküm vererek bunların menfaatini itlaf etmeyi akit yapmak gibi kabul etmişlerdir.

15.04.2025
Prof. Dr. Soner Duman
Kaynak:
Prof. Dr. Soner Duman