İslâm'ın koruma altına aldığı beş temel değerden birisi de maldır. Mal, insanın dünya hayatındaki yeme-içme, giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılama vasıtası olduğu gibi zekât, kurban, hac, umre gibi kimi ibadetlerin de şartıdır.
İslam, malı iki yönlü koruma altına almıştır. Bir yandan mala yönelik her türlü saldırıyı (hırsızlık, gasp, kapkaççılık vb.) haram kılıp cezalandırırken diğer yandan malın boş yere zayi olmaması için de gerekli durumlarda bazı kimselerin malî tasarruflarına kısıtlama getirilmesi (hacr) sistemini benimsemiştir.
Kur'an bu konuda şunları söyler:
"Allah'ın geçiminize dayanak kıldığı mallarınızı aklı ermezlere (reşit olmayanlara) vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin." (Nisâ, 5)
Bu âyetle, insanı bu hayatta ayakta tutan malın, mal üzerinde basiretli ve dirayetli tasarrufta bulunma kabiliyetine sahip olmayan kimselere verilmesi yasaklanarak "hacr" uygulaması meşrû kılınmıştır.
Hacr uygulamasının ne zamana kadar devam edeceği ile ilgili olarak da tâkip eden âyette şöyle denilmiştir:
"Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (de geri alacaklar) diye o malları israf ile ve tez elden yemeyin. Zengin olan (veli) iffetli olmaya çalışsın, yoksul olan da (ihtiyaç ve emeğine) uygun olarak yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sorucu olarak da Allah yeter." (Nisâ, 6)
Bu âyette, yetim çocukların mal varlıklarını idare eden velilere yönelik bir emir söz konusu olup onların bu yetimlerin rüşt özelliğine sahip olup olmadıklarını özellikle buluğa yaklaştıklarında denetlemeleri istenmiş, şayet reşit oldukları görülürse mallarının kendilerine teslim edilmesi istenmiştir.
Ebu Hanife dışındaki müctehidlere göre bu iki âyet sebebiyle bir kimsede rüşd özelliği görülmediği sürece kendisine malvarlığı teslim edilmez. Bu kişinin sözlü tasarrufları (alım-satım, kira vb.) kısıtlı olmaya devam eder. Ebu Hanife'ye göre ise kendisinde rüşd görülmeyen kişinin malvarlığı o şahıs 25 yaşına gelinceye kadar kendisine teslim edilmez. 25 yaşına geldiğinde ise rüşd görülsün ya da görülmesin malvarlığı teslim edilir.
Hacr yani malî tasarrufların kısıtlanması yalnızca sözlü işlemlerle ilgili olup bunun fiillerle ilgisi yoktur.
Çoğu fıkıh kitabında göremeyeceğimiz bir ayrıntıyı Mecelle şerhi Düreru'l-hükkâm'da Ali Haydar Efendi, İbn Abidîn'den bazı tasarruflarla özetleyerek zikreder. Buna göre mal üzerindeki sözlü tasarrufların kısıtlanmasının üç derecesi söz konusudur:
1. Sözlü tasarrufun aslının engellenmesi.
Temyiz çağı öncesindeki küçük çocuğun, akıl hastasının tasarrufları aslen engellenmiştir. bunlar mal varlıkları üzerinde tasarrufta bulunduklarında bu tasarruf -onların lehine bile olsa- bâtıl olur, velileri izin verse bile geçerli olmaz. Bu, kısıtlılığın en güçlüsüdür.
2. Sözlü tasarrufun yürürlük kazanması [nefâz] ve bağlayıcı hale gelmesinin [lüzûm] engellenmesi
Temyiz yaşına gelmiş olan bir çocuk, aklî melekelerinde zaaf bulunan kişi [ma'tuh] ve malını düzgün çekip çeviremeyen kişi [sefih] kâr ve zarara ihtimali bulunan alım-satım, kira vb. bir tasarrufta bulunsa velisi bunu onaylama ve reddetme hakkına sahip olur. Bu kısıtlılık, orta dereceli kısıtlılıktır.
3. Sözlü tasarrufun vasfına ait vasfın engellenmesi.
Yani sözlü tasarrufun derhal yürürlük kazanmasının engellenmesidir. Tasarrufun yürürlük kazanması bir vasıftır. Bunun derhal olması ise vasfın vasfıdır. Buna örnek olarak kısıtlı şahsın borç ikrarının an itibarıyla engellenmesi zikredilebilir. Bu kişi diğer borçlarını ödediğinde bu sonradan yaptığı borç ikrarı kendisi açısından bağlayıcı hale gelir. Buna "zayıf hacr" denir. (Ali Haydar Efendi, Dürerü'l-hükkâm fî şerhi mecelleti'l-ahkâmi'l-adliyye, II, 650)
SONUÇ:
Günümüzde âile bazlı mâlî problemlerin iki temelinin bulunduğu görülmektedir:
a) Ailenin geçimini temin edecek yeterli kazancın elde edilmemesinden kaynaklanan problemler.
b) Kazancın basiretli ve dirayetli kullanılmamasından kaynaklanan problemler.
İslam dini "zekâtı farz kılmak", "çalışmayı emretmek", "fâizi haram kılmak" gibi tedbirler ile ilk maddeki problemin aşılma yolları için gerekli tedbirleri ortaya koyduğu gibi "hacr" müessesesi ile de ikinci problemin çözümüne yönelik tedbirler almış, böylece başta hacr altına alınan şahıs olmak üzere onun tasarruflarından zarar görebilecek aile fertleri, alacaklılar ve üçüncü şahısların korunmasını hedeflemiştir. Günümüzde bu müessese yeterince işletilmediği için aile bazlı maddî problemlerde ciddî bir artış olduğu gözlemlenmektedir. İslam'ın ortaya koyduğu model, dünya ve âhiret saadetini isteyenler için orada durmaktadır.
15.04.2025