Faaliyet Alanı Mubah Olmakla Birlikte Bazen Mahzurlu Faaliyetler Yapan Şirketlerin Pay Senetleri Üzerinde İşlem Yapmanın Hükmünün Gerekçeleri Nelerdir?

Faaliyet Alanı Mubah Olmakla Birlikte Bazen Mahzurlu Faaliyetler Yapan Şirketlerin Pay Senetleri Üzerinde İşlem Yapmanın Hükmünün Gerekçeleri Nelerdir? 

Müslüman hayatının her safhasında İslam ilkelerine uygun hareket etmeli ve bu ilkelere aykırı tutum ve davranışlardan sakınmalıdır. Bununla birlikte birtakım özel hallere ait ruhsat niteliğinde istisnai hükümler de vardır. Nitekim Mecelle’de “Meşakkat, teysiri celb eder” (md. 17), “Bir iş dîk oldukta müttesi’ olur”, (md. 18), “Zaruretler memnu olan şeyleri mübah kılar” (md. 21), “Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur” (md. 22), “Hâcet umumî olsun hususî olsun zaruret menzilesine tenzil olunur” (md. 32) şeklinde ifadesini bulan külli kaidelerle de bu husus tespit edilmiştir. Diğer taraftan bir mazeret sebebiyle tanınan istisnai hükümlerin devamının o mazeretin devamına bağlı olacağı da tabiidir. Bu husus Mecelle’de “Bir özür için caiz olan şey ol özrün zevaliyle batıl olur” (md. 23), “Mâni zail oldukta memnu avdet eder” (md. 24) şeklinde maddeleştirilmiştir. Bazı durumlarda şirketler varlıklarını devam ettirebilmek için merkez bankalarının veya konvansiyonel bankaların sunduğu faizsizlik ilkesiyle bağdaşmayan birtakım imkanlardan faydalanmak zorunda kalabilmektedir. Bu tür durumlar dikkate alınarak pay senetleri borsalarda işlem gören anonim şirketlerin katılım finansı ilke ve standartlarına uygunluğu tespit edilirken birtakım istisnai hükümlere ihtiyaç duyulacağı mütalaa edilmiştir. İlke olarak bu istisnai hükümler çerçevesindeki işlemlerin asgari düzeyde tutulması ve söz konusu ilke ve standartlara aykırı olarak yapılan işlemlere müsamaha edilebilecek oranlar tespit edilirken de bilhassa “Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur” (md. 22) kaidesinin göz önünde bulundurulması benimsenmiştir. Bahsedilen azami oranların tespitinde iktisadi-ticari hayatın gereklilikleri yanında fıkıhta yerleşmiş bazı oranlarla irtibat kurulmak istenmiştir. Bu gerekçe ile; a) Alınan faizli borçların şirketin toplam varlıklarının %33’ünü, b) Faizli mevduat hesaplarında tutulan varlık ve hakların şirketin toplam varlıklarının %33’ünü, c) Ticari zorunluluklar ve istisnai durumlar sebebi ile gerçekleşen faizli işlemlerle sağlığa zararlı tütün ve tütün ürünlerinin perakende satışından elde edilen gelirlerin diğer uygun olmayan gelirler toplamıyla birlikte, şirketin toplam gelirinin %5'ini aşmaması hükmü benimsenmiştir. İslam’ın şiddetle karşı çıktığı ve aynı zamanda büyük bir sömürü aracı olan faiz günümüzde ticari hayat ve ekonomik faaliyetlerle ilgili birçok mevzuatın içinde yer almakta, ayrıca şirketler için zaman zaman kaçınılması zor bir araç haline gelmektedir. Kimi zaman da mevzuat gereği olmasa da piyasada meydana gelen ciddi dalgalanmalar üzerine şirketler ayakta kalabilmek için kısa süreliğine bu araçtan faydalanma zorunluluğu ile karşılaşabilmektedirler. Bu gibi durumlar ve Müslümanların dünya ticaret hayatının içinde kalmalarındaki maslahat dikkate alınarak yukarıdaki oranlara müsamaha edilebileceği düşünülmüştür. Şirketlerin faizli kredi kullanımı vb. borçlanma oranlarında yaşanabilecek küçük çaplı ve telafi edilebilir dalgalanmalar sebebiyle katılım finansı ilke ve standartlarına uygunluğunu derhal kaybetmesi sonucunda zarar görmelerini engellemek ve ayrıca bu hususta istikrarı sağlamak amacıyla böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu sayede şirketlere zaman tanınarak ilgili oranlarını standartta belirtilen limitlere uygun hale getirme imkânı da tanınmış olacaktır. Ayrıca bu uygulama ile şirketlerin pay senetlerini elde tutan yatırımcıların ve fonların da ilgili pay senedini çok kısa bir süre içerisinde elden çıkarmak zorunda kalarak zarar etmelerinin önüne geçilmiş olacaktır. Buna göre mesela faizli kredi kullanımındaki %33 oranı, bu oranın %10’u kadar yani toplamda %36,3 miktarına kadar aşıldığında altı aylık bekleme süresi söz konusu olur. Ancak faizli kredi kullanımı %10’u aşarak mesela %36,4 ve üzeri olmuşsa bu durumda pay senedi katılım finansı ilke ve standartlarına uygunluğunu derhal kaybeder. Yine bazı istisnai durumlarla sınırlı faiz işlemleri veya sağlığa zararlı tütün veya tütün ürünlerinin perakende ticaretinden elde edilen gelirlerin miktarı ile ilgili %5 oranı, bu oranın %10’u kadar yani toplamda %5,5 miktarına kadar aşıldığında sonraki değerleme dönemine kadar beklenir. Bu orandan fazla miktarda aşılırsa pay senedi katılım finansı ilke ve standartlarına uygunluğunu kaybeder. Sağlığa zararlı tütün veya tütün ürünlerinin perakende satışından elde edilen gelirlerin belli bir miktarının istisna edilmesi, sağlığa zararlı olmakla birlikte tütün içiminin haramlığı konusunda kesin bir delilin bulunmamasına ve bu sebeple de hem geçmişte hem de günümüzde fakihler arasında ortak bir görüşün oluşmamış olmasına dayanmaktadır. Burada verilen istisnai hükümlerin haramı helal hale getirmesi asla söz konusu olmadığı gibi bunlar kalıcı ve nihai hükümler de değildir. Zira ilkesel olarak Müslüman bireylerin ve onların kurucusu veya ortağı olduğu şirketlerin İslam’ın haram saydığı yollarla ve işlemlerle kazanç elde etmesi caiz değildir. Dolayısıyla yukarıda zikredilen çerçevede mubah olmayan yollarla sağlanan kazançların elden çıkarılması ve böylece toplam kazancın kalan kısmının temiz ve arındırılmış hale getirilmesi gereklidir. Fukaha meşru olmayan yollarla elde edilen kazanç ve mülkiyet için “habîs” (pis) terimini kullanır ve bu şekilde elde edilen ve sahibi belli olmayan malların tasadduk edilmesi gerektiğini belirtir (Serahsî, el-Mebsût, XII, 172, Beyrut, 1989). Gazzâlî de bu durumdaki malların Müslümanların umumunun faydalanacağı yol, köprü gibi hizmetlere sarf edileceğini belirtir (Gazzâlî, İhyâu ulûmi’d-dîn, II, 130, Beyrut, ty.). Bu noktadan hareketle mubah olmayan yollarla elde edilen kazançların hayır hizmetlerinde kullanılması benimsenmiştir.

04.08.2025
TKBB Danışma Kurulu
Kaynak:
TKBB Danışma Kurulu